Karanlığın Yüreği’nde Marlow, çalıştığı şirket tarafından kaptan olarak Kongo’ya gönderilir. Görevi, hakkında epeyce şey duyduğu Kurtz’u ve fil dişlerini alıp geri dönmektir. Londra’dan Kongo’ya uzanan bu yolculukta, Batılı ve medeni addedileni apaçık görürüz, vahşi ve yerli olarak yaftalananın aynasında. Conrad, kendi hayatından izler de barındıran bu en ünlü eserinde, insanın karanlık tarafına dair çok şey söylüyor.
1899’da yayımlanan eser, sömürgeciliğe dair tartışmalar devam ettikçe güncelliğinden hiçbir şey kaybetmeden okunmaya da devam edeceğe benziyor.
Dünya bildiğimiz dünya değil gibiydi. Fethedilmiş bir canavarın zincire vurulmuş suretine bakmaya alışmıştık. Orada, canavarca ve özgür bir şeydi görebildiğimiz. Doğaüstüydü ve insanlar da öyle. Hayır, insanlık dışı değillerdi. Yani bilirsiniz, en kötü kısmı da buydu. İnsanlık dışı olup olmadıklarına dair şüphe, insanı bu kuşku yavaş yavaş vururdu.