"Gelip kördüğüm olduğumuz yer işte; bir bebeğin varlığını öperek vedalaşacağız tekilliğimizle. Başka yolu yok. Bu puslu ve soğuk geceyi seçişimizin yıllar sonra hem de bir anlamı olmalı. Puslu mu? Üşüyorum ve simsiyah bir şal olarak uzanan şefkatini sarılıyorum, dört yanımızda sağlam duvarlarla yükselen ispirto kokulu dünyanın ortasında gürültüyle ve dumana sığınarak, gürültünün ve dumanın örttüğü be varsa kutsayarak ölmeden önce son bir kez tutabilirim ellerinden ve tuhaf, renksiz bir din-ginliği kimi zaman şarap kırmızısı, kimi zaman kan belki de içerek ve saçlarının omuzundan dökülüşünün inceliğini bir kere daha hatırlayarak... Bu, aşkımızın ayini olmalıydı. Fakat..."