“Bu hayattan kaçmanın bir yolunu bulacaksın, Meg. Kendin için biri olma şansına erişeceksin. O fırsat karşına çıktığında, bunu hemen değerlendir ve kaç. Sonra, sakın geri gelme. Seni buraya geri getirmelerine asla izin verme.”
Bir cassandra sangue ya da kan kâhini olarak Meg Corbyn –ona bir yetenekten çok bir lanet gibi gelen bir özellik olsa da– derisi kesildiğinde geleceği görebilmektedir. Bu yeteneğinin tamamına erişebilmek için onu tutsak etmeye kalkıştıklarındaysa Meg’in kaçmaktan başka çaresi kalmaz.
Gerçek dünyayla başa çıkabilecek yeterli donanıma sahip olmayan Meg’in yolu terra indigene denen dünya yerlilerinin –Ötekiler– yaşadığı ve etrafı çitlerle çevrili Lakeside Avlusu’na düşer. Meg bir Avlu’ya girmenin tehlikeli olduğunu bilir çünkü Ötekiler’le dolaşan çoğu insan er ya da geç ölür fakat saklanabileceği tek güvenli yer de burasıdır.
Lakeside Avlusu’nun lideri Simon Muhafızkurt, Aracı İnsan pozisyonu için başvuran bu yabancıyı işe almakta tereddüt eder çünkü Meg’in bir sır sakladığından şüphelenmektedir. Ayrıca insan avlar gibi kokmuyordur. Yine de daha güçlü bir içgüdü onu, Meg’e bu işi vermeye iter ancak Meg’le ilgili gerçeği ve onun hükümet tarafından arandığını öğrendiğinde, insanlar ve Ötekiler arasında kaçınılmaz olarak çıkacak anlaşmazlığa değip değmeyeceğine karar vermesi gerekecektir.