Karanlığın içerisinde senelerce hapis kalmış, geçmişi olmayan, bir rüyadan, rüyasında gördüğünün tıpatıp aynısı, karanlıklar içerisinde bir kaleye uyanan adamın surların arasındaki hayatı anlamaya atıldığı bir hikâye. Yer yer rahatsız edici hatta korkunç, yer yer umut verici; hayatın anlamına, bazen de absürtlüğüne dair temaların sıklıkla işlendiği, mücadelenin hiç elden bırakılmadığı, gizemin her an korunduğu destansı gerçeküstü macerada, kahramanın aradığı cevaplar düşündüğünden çok daha yakındı, daha iyi bakmayı öğrenmesi gerekiyordu sadece.
“Vahşi yaratık sağ kaşını kaldırdığında, ruhunu katledeceği bıçağını arkasına sakladı. Neyin ters gittiğini anlamadı, anlamak gibi bir niyeti yoktu zaten, sadece doğru anı beklemesi gerekiyordu öldürücü darbeyi vurmak için. İnatçı av yutkunduğunda, böylesi narin görünen bir boğazla yutkunmanın pek de zahmetli olduğunu düşündü, fışkıran damarı seyre koyuldu, ona hissettirdiği manayı anlamak umuduyla.”