Târık b. Ziyâd, İslâm medeniyetini Avrupa kıtasına taşıyan kumandan olarak tarihe adını yazdırdı. İspanya`nın kapıları onun elleriyle açıldı ve Müslümanlar burada yedi yüz yıl İslâm Medeniyetinin bayraktarlığını yaptı. Büyük kumandan Târık b. Ziyâd’ın tarihe altın harflerle yazılan kararlılığı ve ünlü nutku gelecek nesillere hep bir ibret olarak anlatılmıştır. Tarihte belki bir benzeri daha olmayan “gemileri yakma” olayı, Müslümanların orada yüzyıllar boyu kalmalarını sağlamıştı.
Osman Bey, aşiretten devlete doğru giden yolun başındaydı. Yıl 1299`u gösteriyordu. Bizans`ın egemenliğine son vererek tarihte yeni bir çağ açacak devletin temellerini atarken o mutlu günü görür gibi sevinçliydi. O günü kendisi görmeyecekti ama tarihe yön veren bu yeni devlet onun ismiyle anılacaktı. Yıllar önce Osman Bey’in, Şeyh Edebali’nin dergâhında gördüğü rüyânın gerçekleşmesiydi bütün bunlar. Koca bir devletin kuruluşu işte böyle hayat bulmuş, yayılmış, dünyaya sesini duyurmuştu.
Fatih Sultan Mehmed, boğaza hâkim bir tepeden etrafı seyrettikten sonra otağına doğru yola çıkarken, aklında değerli Hocası Molla Gürânî’nin derste verdiği Peygamber sözü olan hadisten çarpıcı örnekler vardı. Özellikle Konstantiniyye hakkında yaptığı yorum, onca dağdağalı senelerden sonra ilk günkü tazeliğiyle kulaklarındaydı. “Konstantiniyye elbette fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutandır. Onu fetheden asker ne güzel askerdir.”
Bediüzzaman Said Nursî, Her zaman ve her yerde özgürlük aşığıydı. “Bu sarık bu kelle ile birlikte çıkar”, ve “Ben ekmeksiz ve susuz yaşarım, ama hürriyetsiz yaşayamam” derdi. Hayatta iken en büyük gayesinin, Mısır’daki Cami’ul Ezher üniversitesi denginde Türkiye’nin doğu bölgesinde bir üniversitenin [Medresetü`z-Zehra] kurulması olduğunu açıklar. Hayatı boyunca İslâm âleminin duçar olduğu hastalıklarla uğraştı, onlara çareler aradı. 1960 yılında Urfa’da vefat ettiği zaman seksen üç yaşındaydı. Dünya İslâm uleması arasında Yüzyılın Müceddidi olarak kabul edilmiştir.