“Yola henüz çıkmıştık ki burnumun üzerine bir damlacık konuverdi. Bizim haylaz çocuğun tükürüğünden bir damla olacağı fikrini küçük bir tebessümle karşıladım ama değildi elbette. Gökten yüzümüze doğru düşen şeyin çiseleyen kan damlaları olduğunu fark ettiğimizde hepimizin donuklaşan tedirgin ifadesi daha da hızlanmamıza neden oldu. Gizlenerek yürüdüğümüz yolda gördüklerimiz çılgınlığın ötesinde deliren bir zihnin yansımaları gibiydi. Yürüyüş boyunca kimsenin ağzını bıçak açmadı. Bir gölge hâlini alan insanların nefeslerini hissedebiliyorduk ancak ortada görünen herhangi bir beden yoktu. Dikenli kızıl sarmaşıklar neredeyse bütün duvarları kaplamıştı. Gökyüzü, çürümüş kan lekeleri gibi duran bulutlarla kaplıydı...”