Duygu, hanım hanımcık, neşeli ve iyimser biri değildir. Bir genç kızın yaşadığı topluma uyum sağlaması için gereken şeylerin birçoğuna sahip de değildir. Üstelik hayatında çok büyük bir diğer sorun baş göstermektedir.
“Aynaya bakmaya devam ettim. Anlayamıyordum. Benim kafam mı büyümüş?... Yok daha neler?”
Kafası sürekli olarak büyüyen Duygu, bunu pek de kafaya takmayacaktır. Zaten modern tıp çaresizdir. Zaten tanıdığı herkes bir şekilde çaresizdir. Bitirilmesi gereken okullar, varılması gereken kocalar ve fethedilmesi gereken kariyerler, Duygu’nun sığındığı fantezi dünyasında birer oyuna dönüşmek üzere sıraya dizilmiştir.
“Oradan çıktığımda, ilk kat boyasını yaptıktan sonra çay molası vermek mecburiyetinde hissettiğiniz bir duvar gibiydim. Halısız zeminde karşıma oturup, höpürdeterek içmek zorundaydınız o çayı. Ağzınız için keyifli ama başka kulaklar için rahatsız edici o sesler bana çarpıp çayınıza geri dönmeliydi o anda.”
Duygu, aile, üniversite, kadın olmak, evlilik, para, hastalık, sağlık ve yetişkinliğin sıkıcılığı karşısında verdiği mücadele ile okurlara “keşke” sözcüğünü nasıl öldürebileceklerini gösteriyor.
“Kahve içmeden uyanamam da ne oluyor? Mesnetsiz kadın! Tıynetsiz, terbiyesiz!” dedim. “Kahve senin kültüründe bile yok, sen kendini ne sanıyorsun?”
Sıradanlık ile arasına süper güçlerden bir bariyer çeken bu koca kafanın öyküsünü okuduktan sonra ağzınızdan şu sözcükler dökülecek: “Sürreel olduğu kadar gerçeği de yansıtan bu müthiş macerayı okurken tek kelimeyle sürüklendim! Bunun devamı yok mu?”