Bir zamanlar böyle bir şey vardı.
Başarının toplu veda töreniydi. Bir gönül borcu ve saygı duruşu olarak kendisine has bir kültür bile yaratmıştı.
Herkes alkışlardı jübilesi geleni. Geçmişin takdiriydi aynı zamanda. Seçkin bütün meslek gruplarında düzenlenen, özel merasimlerdendi.
Şimdi unutuldu. Bazı şöhretli sporcular için yapılıyor eski sıklıkta olmasa da. Oysa bir zamanlar ilim, sanat ve edebiyat dünyasında *köşesine çekilen* her büyük isim adına jübileler düzenlenmiştir. Halid Ziya Uşaklıgil’den Tarık Buğra’ya, Necip Fazıl Kısakürek’ten Fuad Köprülü’ye, İbnülemin Mahmud Kemal’den Muhsin Ertuğrul’a geniş bir yelpazede pek çok ilim ve kültür adamı için, sevenleri tarafından tertip edilmiştir. Unutmadık, unutulmadınız demenin içten sunulmuş bir söz buketidir sanatçıya.
Selçuk Karakılıç, özellikle 1930- 1970 arasında esen bu jübile rüzgârının matbuat âlemindeki yansımaları arasında dolaşıyor, çarpıcı haberler içinden devşirdiği ilginç anekdotlarla bir dönemin bu önemli geleneğine ışık tutuyor. Detaylar ve olaylar kadar şahıslar da edebiyat ve kültür tarihimizin unutulmuş bir güzelliğini önümüze seriyor.