Yirminci yüzyılın önemli düşünürü Derrida, göçmen probleminden, terörizme, negatif teolojiden, sorumluluk etiğine, ölüm kamplarına ve dini ritüellere kadar pek çok konuda yazmıştır. Derrida bir taraftan yaşadığı asrın tartışma konularının kavşağında dururken, diğer taraftan yüzlerce asır öncesine uzanıp, logos, khora, pharmakon gibi kavramları tekrar tartışmaya açar. Bunu yaparken, muhkem bir zemin, muayyen bir referans çerçevesi veya ağırlık noktası kabul etmez. İnşa ve imhanın sonsuz döngüsü içinde Derrida, bir yerde durma güdüsüne, düşünsel konfora teslim olmazken, okurunu da konforlu olmayan bir alana davet eder.
Kasım Küçükalp’in elinizdeki eseri, Derrida’yı kesişim noktaları, yaşadığı ve uzandığı çağ ile beraber ele almaktadır. Küçükalp, Derrida’yı genel kanaatin hilafına, *safkan bir Platoncu* olarak ilan ettiğinde, onu bir taraftan rasyonelleştirme çabalarına direnen *iyi* ideasına, yani *karar verilemez*liğin alanına taşımış olurken, diğer taraftan ve böylelikle dekonstrüktif okuma stratejisinin bir başka örneğini sunar. Teori-öncesi bir an var mıdır? Sınırda durmak, durana nasıl bir sorumluluk yükler? Arşimet noktaları silindiğinde hâlâ düşünebilir miyiz? Anlam nedir ve nasıl ele geçer? sorularına yanıtlar arayan eser okuru, farkların tespiti sayesinde ortaya konabilen tanımlara değil, Derrida’nın farkları ve farkın etkilerini sürekli yeni baştan üreten oyununa davet eder.