Tolstoy, ustalık dönemi eseri olan bu uzun öyküde; kariyer basamaklarını hızla tırmanmış ve başkalarınca imrenilecek bir hayat yaşamış birinin ölümünü yüzümüze ayna gibi tutarak kendimizi sorgulama olanağı sunar.
Kahramanımız İvan İlyiç Golovin alışılmışın aksine ne Prens Oblonskiy gibi yüksek sosyeteden ne de arabacı Fyodor gibi sıradan biridir. O, toplumun birbirine tamamen zıt bu farklı katmanlarını orta bir noktada birleştiren, her iki kesimce de kabul edilebilir makul ölçülerde Çar’a, yasalara ve görevine bağlı ideal bir memur tipidir.
İvan İlyiç, toplumsal yargıların biçimlendirip önümüze koyduğu ideal bir vitrin modelidir aslında. Aradan geçen yüzyıla rağmen vitrindeki tazeliğinden hiçbir şey kaybetmediği gibi oradan bakıp bize göz kırpmaya da devam ediyor.
Öyküyü okuyan Çaykovskiy, Tolstoy’dan insanlığın gördüğü en büyük yazar olarak bahsedecek: ‘Bir tek onun varlığı bile Rus halkının gelişmiş medeniyetler içinde kendine onurlu bir yer bulmasına yeterdir,’ diyecektir.