Kur’an’ın insanları yer ve gök üzerinde düşünmeye sevketmesi, Hz. Peygamber’in zamanının teknik bilgi ve tekniğine sahip çıkması, namaz, oruç ve hac gibi ibadet vakitlerinin astronomik olaylara bağlanması, kıble istikametinin doğru tespit edilme ihtiyacı gibi hususlar Müslümanların her türlü teknik bilgiye, özellikle astronomiye ilgisini arttırmıştır.
Müslümanların astronomiye ilgisi belli bölgelerle sınırlı değil, geneldi. Hindistan’dan Endülüs’e kadar uzayan coğrafyada kurulan bütün İslâm devletleri astronomiye sahip çıktı. Hicrî ikinci ve üçüncü yüzyıllarda yapılan tercümelerle Hind ve Yunan astronomisi öğrenildi. Sonraki asırlarda bu bilgiler tashih edildi, yeni teoriler geliştirildi. Daha sonra Endülüs, Sicilya ve seyyahlar yoluyla Avrupa’ya geçen bu bilgiler Rönesans’ın temelini oluşturdu. Robert St. Briffault’un dediği gibi İslâm medeniyetinin modern dünyaya en büyük hediyesi bilimdir…*
Avrupalılar Müslümanlardan aldıkları bilimi geliştirip Aydınlanma çağını yaşarken, Müslümanlar Batı karşısındaki üstünlüğünü ancak 16. asrın sonuna kadar koruyabilmiş, sonrasında duraklamaya ve hatta bir ölçüde gerilemeye başlamıştır. Bu kitapta İslâm astronomisinin doğuş, yükseliş, düşüş ve tekrar kendine geliş çabalarının serüvenini izleyeceksiniz.