Tükendi
Stok Alarmıİslam kültürü içerisinde üretilen ahlakla ilgili mirasın iki temel kaynağı bulunmaktadır. Birincisi doğrudan Kur’an, Sünnet ve bu eksende oluşan pratik ve kültür; ikincisi ise İlkçağ filozoflarından Eflatun, Aristo ve onların Helenistik dönem yorumcularının Müslümanlara ulaşan eserleridir. Müslümanlar ilk olarak Hz. Peygamber’in örnekliğinde ahlakla ilgili bir pratik oluşturdular. Gayesi İslam dinini yaşamak ve yaşatmak olan bu oluşum sonraki yüzyıllarda hep bir ideal model olarak kalmış ve yeniden ihya gayret ve çabaları yazılı ve fiili bir gelenek oluşturmuştur.
Bu geleneğin büyük ölçüde modele ilişkin nakil ve şerhler şeklinde tezahür ettiği görülür. Din ilimlerinin tedvini sürecinde Kelam alimlerinin husun-kubuh konusundaki bir tür metaetik sayılan tartışmalarıyla ortaya çıkan birikim Kelamî ahlak teorisi olarak adlandırılmaktadır. Aynı dönemlerde dünya hırsı ve sahip olma tutkusunun dışında kalarak doğrudan İslam’ı yaşama ve bunu metafizik bir tecrübeye ve zevke dönüştürme arzusunun güdülediği keşif ve ilhama dayalı Tasavvufî ahlak teorisi deayrı bir ekol oluşturmuştur. Bu üçünü topluca dinî ahlak teorileri olarak ifade etmek mümkündür.
İslam ahlakının ikinci önemli teorisi sayılan felsefi ahlak ise büyük ölçüde Aristo’nun ahlaka dair eseri ekseninde şekillenen ve İslam’ın ana kaynaklarına da referansta bulunan bir teoridir ki buna da felsefi ahlak ekolü denilmektedir. İslam tarihi boyunca yaygın eğitimde nakil ve şerhe dayalı ahlak ekolüyle tasavvufi ahlak ekolü daha fazla yer tutmuşken felsefi ahlak ekolü daha ziyade örgün eğitimde yer almıştır.
Kindî’den başlayarak Eski Grek felsefe geleneğine bağlı filozofların hemen tamamı eserlerinde ahlak meselelerine değinmiş veya bağımsız ahlak kitabı yazmışlardır. Bu ahlak teorisinin filozof olmayan Maverdî, Isfahanî, Gazzalî, Îcî, Devvanî ve Taşköprüzade gibi alimler nezdinde de kabul gördüğü görülmektedir. Bu kitabın konusu bu ahlak teorileri ile filozoflar arasında zikredilen düşünürlerin ahlaka dair görüşleridir. Kitapta felsefe geleneğine bağlı olmadığı halde felsefi ahlak teorisini benimseyenlere -Gazzalî hariç- yer verilmemesi, onların savundukları ahlak teorisinin büyük ölçüde farklı bölümlerde ele alınmış olmasındandır.