Hastaneden çıktık, eşim *Bir dakika* dedi, geri döndü. Birkaç dakika sonra yetişti. *Ne oldu?* dedim, tamammış.
Tamamı şu: Beni köpek ısırınca evde bir telaş başlamıştı, ya kuduzsa, diye. Apar topar hastaneye koşmamız bundandı. Aşılanmak gerek elbette. Ama aşı da iki türlüymüş. Dışardan gelenler güvenli ancak paralı, üstelik pahalı; yerli aşılarsa ücretsiz ama güvensizmiş. Bu açık açık *Bedava aşı var ama, kudurursan karışmam!* demek oluyor.
Eşim ondan dönmüş. *Ne dedin?* dedim, o da kabahati memurda buluyor; *Herif kudurur mudurursa getirir önce seni ısırtırım!* demiş. O *Oh içimde kalmadı ya!* diye, ben de *Hastanenin çevresinde bir tane araba koyacak yer mi var? Taa evden buraya bir daha mı yürüyeceğiz* diye söylene söylene evin yolunu tuttuk.
Aslında köpeği bulabilsem ve o da ölmemişse korkmama gerek kalmazmış. Bu kez de işi gücü bıraktım, sokak sokak köpek aramaya başladım. Üstelik ısıran köpeği çok iyi de göremedim. Arkadan gelip ısırdı it. Can havliyle yalnızca zayıflığını ve sarılığını fark edebildim.
Artık köpek arayıcısıyım. Yorgun argın eve dönüyorum; ve o yorgunluğun üstüne bir de bakıyorum, sokaktaki çocuklar canavar görmüş gibi evlerine kaçışıyorlar. Bir gün birini kolundan yakaladım. Öyle ya, ne oluyoruz? Aman aman aman, sen misin yakalayan? Çocuk anne baba çığlıklarıyla mahalleyi ayağa kaldırdı.
Evdekilere durumu anlattım; benim oğlan, *Hani sen kuduzsun ya, ısıracaksın, diye kaçıyorlar* dedi. Köydeyken birine kuduz hayvan ısırdı mı *Kuduz daladı* derlerdi. Çocuklar da haklı olarak dalanmaktan korkuyorlar.