Bu çalışmanın amacı, eski ve yeni görünümüyle ırkçılık ideolojisinin doğuşu ve gelişmesinde etkili olan faktörleri analiz etmek ve yeni bir ırkçılık çeşidi olarak İslamofobi olgusunu incelemektir. Bu amaç doğrultusunda, ilk olarak ırkçılığa en önemli temel olan “ırk kavramı” ve insanları sınıflandırma kıstaslarına göre farklı “ırk kuramları” tahlil edilmiştir. Irk kuramlarının felsefi yorumları ve bu kuramların biyolojik ırkçılık olarak da bilinen eski ırkçılığın doğuşuna olan katkıları da bu kapsamda değerlendirilmiştir. Irk kavramının insanlar için kabul edilemeyeceğin bilimsel olarak kanıtlanmasından sonra, eski ırkçılığın, yeni bir ırkçılığa nasıl dönüştüğü ise çalışmanın temel araştırma konusu olmuştur. İnsanların biyolojik özelliklerinden çok, dil, din, etnik köken gibi kültürel özelliklerinden dolayı dışlama ve ayrımcılığa uğradığı bu yeni ırkçılık ideolojisini daha somutlaştırma adına İslamofobi, bir yeni ırkçılık örneği olarak incelenmiştir. Bu doğrultuda İslamofobi kavramının geçmişi ve günümüzdeki ihtivası, yine çalışmanın araştırma ve analiz konularına dahil edilmiştir. Son dönemde Müslüman göçmenlere yönelik artan nefret söylemleri ve nefret suçları da dünya genelindeki çeşitli kamu kurumlarının ve sivil toplum örgütlerinin yayınladığı raporlar ve veriler ışığında incelenmiş, bu analizlere somut deliller sunma çabasıyla çalışmaya eklenmiştir. Çalışma sonucunda, bir yeni ırkçılık çeşidi olarak İslamofobi ve İslam-Müslüman karşıtlığının özellikle Batı’da yükselen aşırı sağ partiler, medya ve aşırı sağcı radikal gruplar tarafından üretilen nefret söylemleriyle yükseltildiği ve siyasi olarak araçsallaştırıldığı gözlemlenmiştir. Bu durumlar ise her geçen gün özellikle göçmen veya azınlık statüsündeki Müslümanları, can ve mal güvenliği konularında tedirgin etmekte ve ırkçı nefret suçlarının mağdurları yapmaktadır. Müslümanlar için hayatın her alanında güvensiz ortamlar oluşturan bu tavır ve eylemler için caydırıcı önlem, prosedür ve politikaların eksikliği de günümüzde çözüm bekleyen sorunlar arasındadır.