Tükendi
Stok AlarmıTürk ve İran şairlerinin etkileşimleri ve ilgileri uzun bir tarihe sahiptir. Bu etkileşimleri anlamak ve büyük şairlerin eserlerine derinlemesine nüfuz etmek isteyenler için kaleme alınmış olan "İran Edebiyatı Tarihi", Osmanlı İmparatorluğu`nun son döneminde yetişmiş çok yönlü bir şahsiyet olan şair ve düşünür Ömer Ferid Kam`ın, Darü`l-Fünûn`da İran Edebiyatı Profesörü olarak verdiği "İran Edebiyatı Tarihi" ders notlarından meydana gelmektedir.
Ömer Ferid Kam`ın bu eseri, Samaniler devrinden başlayıp Sadi-i Şirazî`ye kadar gelen dönemde hükümdarların ve İranlı şairlerin biyografik bilgilerini ve döneme ait tarihî olayları akıcı bir üslupla sunmaktadır. Eser, geleneksel tezkire türünü yeni bir bakış açısıyla bir araya getiren ilk Türkçe İran edebiyatı tarihi kitabı olması yanında, bahsi geçen zamanlara dair yaşanan tarihi hadiseleri, hükümdarları ve şairleri ve dönemlerini aydınlatıcı öykülerle anlatmaktadır. İran Edebiyatı Tarihi bir araya getirdiği şairlerin şiirlerinden örnekler sunmakta, onların şiir anlayışları üzerinde durmakta; bu yönüyle İran edebiyatındaki tarihî gelişimi ve değişimi daha yakından gözlemlememize yardımcı olmaktadır.
“Bir gün bir taşın üzerinden bir kartal havalandı. Tamahla kendi kanadını ve tüyünü süsledi. Kanadının düzgünlüğünden gururlandı ve şöyle dedi: Bugün bütün yeryüzü bizim kanadımızın
altındadır. Bütün dünyada benim gibi uçabilecek kim vardır ki? Akbaba mı? Kaknüs mü? Anka ya da Simurg mu? Zirvelerde uçtuğunda keskin bakışımla denizin altında bile olsa bir tel saçının
başını bile görürüm. Toprak üzerinde bir sivrisinek bile kımıldarsa o sivrisineğin kanat çırpması bizim gözümüzdedir. Çok gururlandı. Kaderden korkmadı. Bak, gör ki bu cefakâr felekten neler çıktı? Aniden bir köşeden güçlü bir yaydan kötü kader gibi bir ok ona doğru açıldı. O ciğer delici ok kartalın kanadına geldi ve onu bulutların arasından yere indirdi. Yere düştü ve balık gibi kıvrıldı. Sonra sağına soluna baktı. Bu ona tuhaf geldi ki bir tahta ve demirden bu keskinlik, hız ve sıçrama neredendir? Oka doğru baktı ve kendi tüyünü orada gördü. Dedi ki kimden yakınıyoruz ki? Bizim başımıza gelen bizdendir…”