Tükendi
Stok AlarmıÇünkü herkes görünmeyen dinsel kökenli gizemli korkuların baskısı altındaydı. Dinin temel dayanağı olan bu gizemli korkular, dini inançlarımızın arka planına öylesine yerleşmişti ki, hiç kimse, yukarıda belirttiğim nedenlerden dolayı bu korkuların üstüne gitmeye, din denilen şeyin Tanrı’nın emri olup olmadığını araştırmaya, sormaya, sorgulamaya cesaret edemiyordu.
İşte! bu noktada sormak gerekiyordu: Gizemli korkuları içinde barındıran dinler, peygamber olarak kabullendiğimiz Musa’ya, Davut`a, İsa’ya, Muhammed’e Tanrı tarafından vahiy şeklinde ayet ayet indirildiği söylenen Tevrat’a, Zebur`a, İncil’e ve Kur’an’a göre mi kurulmuştu ve bu kitaplar ve peygamberler kutsal oldukları için mi, dinsel korkuların üstüne gidemiyorduk. Ya da, Azap Tanrısı (Korku Tanrısı) olarak algıladığımız Semavi Tanrı’dan korktuğumuz için mi? Veya yaşamakta olduğumuz iyi ve kötü olayların nedenlerini Tanrı`ya yükleyen yazgıcı (fatalist) inancın bize verdiği manevi huzurun bozulmasından korktuğumuz için mi? Her dört durumda da, yüzyıllardır dinsel inançlarımızın arka planında yatan kutsal korkular sarmalıyla yaşıyorduk. Peki ama neden? Tanrı insanı yaratırken kendisinden korkması için mi yaratmıştı? Tanrı korkusu, ahiret korkusu, cehennem korkusu, sırat köprüsü korkusu, kabir azabı korkusu ve başka korkular…
Evet, neden Tanrı’nın Rahmanirrahim (Sevgi ve İlim Tanrısı) olduğu öne çıkarılmıyordu da, Azabürrahim (Korku Tanrısı) algısı ön plana çıkartılıyordu? İşte ben bu korkuları aşarak korku temelinde kurulan Musevilik, Hristiyanlık, Müslümanlık dinlerinin köklerini merak ettim. Merak etmeden, sormadan, sorgulamadan kabullenmiş olduğum dini inançlarıma kurucusunun koyduğu şartları yerine getirip, kaderci inancın verdiği manevi huzur içinde yaşayabilirdim.
Ama aklım, hiç sormadan ve sorgulamadan kabullendiğim dinin ve dinlerin Tanrı’nın emri olup olmadığını, Tanrı’nın mesajı anlamına gelen vahiy olayının gerçek olup olmadığını bir sor, bir sorgula diyordu. İsa’nın Kudüs`te gizli Essenerler Okulu`nda, Muhammed’in Mekke`de Hıra Dağı mağarasında gizli teoloji dersleri alıp almadıklarını ve Musa’nın ahirete inanan Osiris dininde saray rahipliğine nasıl yükseldiğini de bir sor diyordu. Ve kabristanda mezar taşlarının neden `güneşin battığı yöne` dikildiğini de? Açıklanamayan bu sırlar kadar önemli olan politik yönetimlerin Tanrı’ya dayandırılmasının nedenlerini de bir sor, bir merak et diyordu.
Bu son soru ile bağlantılı olarak somut bir örnek verelim ve sonra konumuza devam edelim. 2015 yılında Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın politik kimliğiyle yaptığı bir mitingde sağ eline Kur`an-ı Kerim’i alarak yukarıya kaldırıp Tanrı’yı işaret edercesine `işte biz bu yüce kaderden geliyoruz` diyerek, temsil ettiği politik yönetimi Tanrı’ya dayandırmış olması, yani Tanrı`yı politize ederek politik yönetime dahil etmesi, din denilen şeyin politik yönetimin Tanrı’ya dayandırılmasından başka bir şey olmadığını doğruluyordu...