“Kırmızı yağmur! Uzun bir zamandır rüyalar bana küsmüştü. Dün gece bir ilk oldu. Bir rüya gördüm ama görmemeyi umardım. Beni endişelendirerek, huzursuz etti. Uzun ve karışık bir rüyaydı.
Bu uzun ve karışık rüyadan açıkça seçebildiğim tek bir sahne vardı. Şiddetle yağan kırmızı bir yağmur.
Gökyüzü çıldırmış gibiydi. Yeryüzüne kan kusuyordu adeta.” dedi Bilge Nişvil başını sallayarak.
“Bu zamanda rüyalar tehlikeli !” dedi bilge Di-Yonsah. “Biz bilinenleriz. Rüya takipçilerine hedefiz. Çok dikkatli olmak zorundayız.”
“Merak etmeyin, rüyama sızamazlar lakin gördüğüm bu rüya kötüye işaret, hem de çok kötüye!”
Geniş odanın içinde ağır adımlarla turluyordu. Onu düşünceli bir edayla dinleyen Bilge Di Yosah’a baktı.
“Ne düşünüyorsun?” diye sordu.
“Doğum sancıları şiddetlidir,” dedi Bilge Di-Yonsah. “Bu sancıyı iki kıtada yaşayan herkes çekecek. Gün geçtikçe sancıların şiddeti artacak, dayanılmaz hale gelecek ama unutmamak gerekir ki, artan sancılar aynı zamanda doğumun müjdeleyicisidir. Bizi umutlandıran da bu değil midir? Yeni bir çağın arifesindeyiz. Ve bu öyle büyük bir çağ ki şüphesiz doğumu da çok zorlu ve sancılı olacak. Doğu da, batı da, kuzey ve güney de bu doğumdan nasibini alacak. Yeryüzü ve gökyüzü bu doğumla yeniden doğacak. Lanetli duvara ev sahipliği yapan ikiz dağlardan, kutsal hayat ovasına dek her yer bütün ırklardan temizlenecek. HU’nun idaresi, İlma ile tecelli bulacak ve insanoğlu, yeryüzü ve gökyüzü halifeliğini son güne dek tescil etmiş olacak.”