Var oluşun kaynağı olan aşk’la, gönüllerimizdeki sevgi, huzur, dua ve şükürle; ağzımızdan çıkan kelimelerin, hatta düşüncelerimizin öneminin sebebi de olan zikirlerimizle bağlantılı, uyumlu, ancak O’nunla kaim olduğumuzu biliyor muyuz!
Özümden uzak yaşadığım yıllarda bilmeden ne çok zulmetmişim kendime meğer.
Badire dolu yorucu hayatın finalinde, doğayla iç içe, mabedim gibi olan huzur yuvamda Rab’bimle başbaşa olabilmek, O`nu zikredebilmek, O’na şükredebilmek, huşu içinde ibadetlerimi yapabilmek, tasavvuf okumak ve hayatımı yazarak gözden geçirmekle daha net farkına varabildiğim, aşk yolculuğumda, Rab`bimin hatrına göze aldıklarımda sonucun, çekilen tüm acılara, zorluklara değdiğini görmek ilacım oldu şükürler olsun.
Dağ eteği sessizliği, uhrevi gizeminde, ay ışığında böceklerin, seherlerde kuşların zikrine eşlikle, hayal bile edemeyeceğim güzellikler yaşadım. Hanımeli kokuları içinde yağmurlarla hasbihal ettim, seher yelleriyle ağlaştım. Zümrüd-ü Anka Kuşu gibi, aşk ateşiyle yandım, gözyaşlarımla temizlendim, küllerimden yeniden doğdum. Rab’bimin lütfuyla, ilahi bir güçle, hiç karşılık beklemeden, herkese yardım edebilmeye, gönüllere dokunabilmeye, gönlü kırıklara merhem olabilmeye çalıştım. Başkaları için dilediklerim kendime döndü. Gönlümden dökülenler gönüllere ulaştı; yüreğimdekiler kaderim oldu. Anladım ki; herkesin kaderi yüreğinde, dilindeymiş meğer. Maruz kaldığın her şeye rağmen yüreğini temiz tutabilmekmiş hüner... Her şeye rağmen, her koşulda, Rab`binin lütuflarının farkındalığıyla, coşkuyla, illa Aşk`la...