Her insanın kendisine ait öznel bir dış dünya gerçekliği var. İnsanoğlunun öznel gerçekliklerinde duyumsanan hayatın var olmanın bir belirteci olabilmesi giderek uzaya doğru uzadıkça ve gerçek olarak tanımlayabildiklerimizin sandığımız gerçek olmama, olamama eskizi kendine has yorumlamalarıyla evrenin derinliklerinde sustukça, insanların birbirlerini artık dinlemeye tahammüllerinin kalmadığına inanıyorum."Şeylerin yanılgı olabilmesi olgusu üzerinde durduğumuz yanılsamalarımız, yapabildiğimiz belki de; yaşamın şaka, evcil bir rüya ya da oyun olmasına aitliğinde. Bazen tahammülsüz, bazen sabır ve bazen kibirle. Ki Serhatım... Bunu artık anlayabiliyorum. Bu tahammülsüzlük asıl tahammülmüş gibi beni şeffaf bir platforma sokarken, gözlerimizin önünden tüm inandırıcılığıyla hayat akmakta zamanın kederinden. Zamansız bir uzay düşünürsem, bu uzak da yoktur. İnsanoğlu zamanı keşfetmemiştir, kendince tanımlamıştır. Geçmişimiz, bunun en belirleyici ve sadece kendimizin güler yüz gösterdiği deneyimdir. Geçmişin geçmiş olduğu gerçeği şimdiye kadar bildiğimiz bir gerçeklik iken, ötede duran ne varsa hepsi ihtimaller üzerinde duran bir gerçekliktir. Eğer ben sandığımız gerçeklikle hâlâ kendimle konuşabiliyorsam, başka mücbirle kalan varlığımın farkındayım ve ben şu an bu olasılıkla varım."