On altıncı asrın son çeyreğinde Sofyalı Balî’nin halifelerinden Rusûhî mahlaslı sûfî şair, o dönem İstanbul’unda büyük tepkilerle karşılanan bir gazel yazar. Halvetî şeyhin bu gazeli dilden dile dolaşır. Rusûhî gazeli nedeniyle etraftan medhiye beklerken hiç ummadığı bir şekilde kendisi gibi sûfî olan Sünbüliyye’den Şeyh Yûsuf Sinanüddîn’in bir reddiyesiyle karşılaşır. Yûsuf Sinanüddîn,din ve devlet için büyük bir musibet olarak gördüğü Halvetî şeyhi *kör bir şeytan* olarak niteleyip haddinin bildirilmesini ister. Rusûhî, mülhidlik ithamına karşı kendini savunmak için fetva makamlarından gazelinin şer‘an caiz olduğuna dair fetva aldığını ilan eder. Hem zevahiri kurtarmak hem de birçok kesim için olduğu gibi sûfîler için de ihsan Ka’besine dönen III. Murad’ın sarayından dışlanmamak için gazelini tevil eden bir mektup yazıp sağa sola gönderir. Halvetî şeyhin akıbetinin ne olduğu belli değildir. Ya canını kurtarmak için firar etmiş ya da zındıklık suçlamasıyla sürgün edilmiştir. İki Sûfînin Mücadelesi merkezde bir gazelin olduğu bu vak’anın izini iki farklı risaleden hareketle sürmeye çalışıyor. Yûsuf Sinanüddîn’e ait olan ilk risaleyle Rusûhî için sonun başlangıcı denebilecek yol aralanıyor.Münîrî-yi Belgradî’ye ait olan ikinci risaledeyse gazel *Fusûsü’l-Hikem* bağlamında tartışılıyor.