Din, sadece Allah’tan gelen kanunlar bütünü değildir. Dinin iki ayağı vardır, biri Allah’tan gelen kanunlar bütünü kitap, diğeri kitapla hükmedecek olan Allah’ın seçip yetkilendirdiği kişi. İkisine birden itaat etmenin adına din denilmiştir. Din yukarıdan aşağı iner. Aşağıdan yukarı din olmaz. Ümmetin ihtilafa düşmesinin en önemli sebebi, Müslümanların yapıp ettiklerinin din gibi algılanmasıdır. Nitekim saltanat bu algı yöntemiyle meşruiyet kazanmıştır.
Peygamber Efendimiz hayattayken din bütünsel anlamda onun şahsında somutlaşmıştı. Buna bağlı olarak ümmet tek renkti. İkinci rengin oluşma imkânı yoktu.
Resulullah’ın (s.a.a.) vefatıyla birlikte icra makamı konusunda ümmet ikiye ayrıldı.
Birinci, etkin grup; “Muhammed (s.a.a) peygamberlerin, Kur’an-ı Kerim kitapların ve İslam da dinlerin en kâmili ve sonuncusudur. Resulullah vefat etmiş, getirdiği din ve kitap bakidir. Bundan sonra ümmet, kendi içinden seçeceği önder, otorite vasıtasıyla işlerini deruhte edebilir!”görüşünü ileri sürdü. Bu görüş sahiplerine Sünni denildi.
İkinci, azınlıkta kalan grup ise; “Allah, Âdem’den (as) itibaren insanlığın mutluluğu için gerekli olan ibadî, toplumsal ve hukukî ihtiyaçları karşılamak üzere her zaman kendisiyle ilişki kurabilecek liyakate, temizliğe sahip kimseler seçip göndermiştir. Gönderdiği elçiler; bazen haber getirici ‘nebi’, bazen hem haber getirici hem icradan sorumlu ‘ulü-l azm’ peygamber, bazen de yalnız icradan sorumlu ‘imamlardır’, dolayısıyla önderi, otoriteyi ancak Allah seçebilir.” görüşünde ittifak etti. Bu görüş sahipleri tarihte İsna Aşeriye/İmamiye, Alevi, Şii olarak adlandırılmıştır.
Bu iki farklı görüş ilk etapta siyasi gibi görünse de, zamanla birbirinden bağımsız, adeta iki ayrı İslam şeklinde tezahür etmiştir. Allah izin verirse kitapta bu iki anlayışın bazı temel farklılıklarına işaret etmeye çalışacağız.