İnsan doğduğu, büyüdüğü, yaşadığı yere yabancılaşır bazen. Başka bir yerdenmiş ve hatta başka biriymiş gibi olur. En çok gitmek ister öyle zamanlarda, uzaklaşmak ve hatta belki de kaçmak ister.
Çoğu cesaret edemez buna. Peki ya cesaret edebilsen? Karanlıktan çıksan aydınlığa? Gönlünü bir kelepçe gibi saran her şeyden kurtulsan? İnanmak denen su serpilse ateşinin üzerine?
İşte şimdi bu kitap bize Batı’nın karanlığında uyuyup İslam’ın aydınlığına uyanan ve belki de mecburen “İki Dünya Arasında” kalmış bir kızın hissettiklerini anlatıyor. Bizim olduğumuz yerden bakıyor kendi dünyasına ve kendi doğduğu yerden bizi seyrediyor.
İçini döküyor, dertleşiyor ve hatta ağlıyor sayfaların arasında…