Bir türlü uslanmıyor yaşlı yüreğim. Hep bir şeyler istiyor arsız çocuklar gibi. Bu sabah tutturmuş "uçurtma uçuralım kırlarda, papatya da toplarız" diyor. Papatya mevsiminin geçtiğini söylüyorum, "belki gölgelerde kalmıştır" diyor. Umut işte...
Dün gece geç vakit sokağa çıkmak istedi. Zor tuttum, gidiyordu nerdeyse. Neymiş efendim, mahallenin çocuk yüreklerini toplayıp, top oynayacakmış. Saklambaç da olurmuş. Taş yığınlarının içinde boğuldum. Babaannemin bostan tarlasında kurduğu çardakta uyumayı özledim rüzgâr eserken efil efil. Sürgününden koparıp karpuzu, kavunu, taşa vurup kırarak kemirmeyi özledim. Ayıplayan ayıplasın bana ne? Sokakta oynarken acıkınca, çalıp rastgele bir kapıyı, bir dilim ekmeğe yoğurt sürmesini istemeyi komşu teyzeden... Hatta bahçesine kaçan topumuzu kesip geri atan Ruhi amcayı bile... Özledim yahu, özledim! Bana ne yasaklardan kurallardan. Bana ne ayıptan. Sadece çocuk olmak istiyorum, kime ne zararım var ki? Belki cesaretlendiririm korkak, yaşlı yürekleri. Belki beni görünce katılırlar oyuna. Bilyeleriyle, beş taşlarıyla, ipleriyle, toplarıyla gelirler belki. Kim bilir? Umut olurum belki, son deminde umudunu yitirmişlere... Varsın olmasın bizim de bisikletlerimiz. Ağaç dalları ne güne duruyor? Atlayıp birer dala yarış bile yaparız mahallede. Olabildiğimce çocuk olmak ara sıra."
Nasıl dolduysa gönlüm, kusuyordu özlemlerini. Susturamıyordum. İsyankârdı bu sabah. Hiçbir sözüm yatıştırmaya yetmedi asi ruhumu.
"Doyumsuz değildik şimdiki çocuklar gibi. Hiç pahalı oyuncağımız olmadı bizim. Plastik bebekleri, arabaları, topları bulunca dünyanın en mutlu çocuğu olduğumuzu sandık. Kıldan, yünden toplarımızı büyükannelerimiz yapardı. Annelerimiz de bezden bebeklerimizi. Bazı anneler, halalar, teyzeler, yünden örerler, dikerler, içine pamuk doldururlardı ayıcıkların, tavşancıkların, çok maharetlilerse eğer. Çok değerliydi o el emeğiyle yapılmış oyuncaklarımız, sizin tabletlerinizden bile.