Bu öykü, kendi potansiyelini keşfetme yolculuğuna çıkmış genç bir erkek olan Eren’in öyküsüdür. Başkahraman, aynanın diğer tarafındaki kendisine her defasında bir adım ve bir nefes daha yaklaşarak, “kötü” olarak nitelendirdiği değerli parçalarıyla bütünleşir. Bireyleşme yolculuğunda, kendisine ait hakikatlerle, korkularına rağmen gönüllü olarak yüzleşir. Annesinin ve babasının üzerinde bıraktığı olumsuz etkilerden ve derin travmalardan kurtulmak için savaş verir. Ve bu savaştan kimine göre zaferle, kimine göre kaybederek çıkar.
“Buz gibi soğuk suda yüzümü yıkarken, duvara asılı oval çatlak aynada bana bakan başka bir ben daha gördüm. Üç senedir orada duran aynadaki çatlağı ilk defa fark etmiş gibiyim. Öteki ben, bana “İşe yine geç kaldın Eren.” der gibi. Aynada hangi kırık tarafa baksam, diğer taraftaki benden uzaklaşıyordum. Aynı anda her ikisine de bakamıyorum. Bu satırları yazarken en çok da bu aynalar beni zorluyor. Aynalar beni hep içine çeken girdap gibi gelir. Karanlık bir yere geçiş kapısı gibidir. İçerisinde ne olduğunu, kim olduğunu bilmediğim.”