1980 Türkiye’si…
İdealist, heyecanlı stajyer bir öğretmenin, Urfa’nın Suruç ilçesindeki bir mezraya atanması ile başlayan hikâyesi.
Tek amacı bilimin ışığında insanları eğitmek olan ancak hiç istemese de kendini “Şıh” olarak bulan muallim, bu durumdan kurtulabilecek mi?
İçime biraz sevinç biraz da hüzün çökmüştü. Buralardan gideceğim hissi sarmıştı benliğimi. Ruhumun derinliklerine yeni bir hüzün daha yerleşti. Fakat bu insanlara da çok alışmıştım. Ayrılık zor olsa da zorunluluk da olmuştu. Yüreğimde öksüz bir şekilde büyüttüğüm aşk elbette benimle gelecekti. İslim “Tenler ölür, canlar ölümlü değil, aşkımız ölümsüz,” dememiş miydi? Yağız ve Yoldaş benim yârenlerim. Onlar da ayrı bir sızı olarak duracaktı sinemde.