Sabahattin Ali’nin İçimizdeki Şeytan romanında öncelikle hüzünlü bir gençlik aşkı hikayesi anlatılır. Söylediği ile yaptığı arasında bir türlü denge kuramayan ve *içindeki şeytan*ın etkisinde kalarak gelgitler yaşayan Ömer’le konservatuar öğrencisi Macide’nin aşkı, dönem gençliğinin umutları, beklentileri ve siyasi eğilimleriyle birlikte resmedilir. Sahnenin arka planında devletin imkânları ile üniversite çevrelerinde ve yüksek mevkilerde konuşlanmış, aralarında profesörlerin, yazarların, şairlerin bulunduğu güç sahibi insanlar yer alır. Güçlü Turancılık eleştirisi nedeniyle Türkçü çevrelerin tepkilerini üzerine çeken roman, mevki ve zenginlik peşinde koşan aydınlara yönelik vurguları nedeniyle de aydın kamuoyunda tartışmalara yol açar.
*İçimizdeki şeytan*ın acizlikten, tembellikten, bilgisizlikten ve daha da önemlisi *hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı*ndan beslendiğine işaret eden Sabahattin Ali, diğer eserlerinde olduğu gibi İçimizdeki Şeytan romanında da bizi görmek istemediğimiz yanlarımızla yüzleştirir. Hayatın içinde filizlenip gelişen kötülüğü, bu kötülüğün sıradanlaşan dinamiklerini gösterir.
İçimizdeki Şeytan, gerek tartışma konusu yaptığı sorunların güncelliği, gerek kötülüğün kaynağına işaret eden psikolojik çözümlemeleri ve gerek canlı karakter tasvirleriyle günümüze de iz düşüren benzersiz bir roman.