*Hiçbir canlı yoktur ki Allah onun alnından tutmuş olmasın. Benim Rabb’im kuşkusuz sırât-ı müstakîm üzeredir.* (Hûd, 56)
Bu fassta İbnü’l-Arabî Hazretleri, Hûd kelimesini ahadiyet ismi ile açıklıyor. Ahadiyet, Allah’ın zâtının *İstedim ki bilineyim* hadîs-i kudsîsiyle ortaya çıkan ilmidir ki bunu akılla bilmeye değil, gönülle hissetmeye izin verilmiştir.
Ahadiyet üç mertebe üzerinden anlatılıyor. Birincisi zâtın ahadiyetidir; Allah’ın zâtında hiçbir bölünme olamayacağını, O’nun Tek ve Bir olduğunu açıklar. İkincisi isimlerin ve sıfatların ahadiyetidir; bütün isim ve sıfatlar zat içinde birdir. Sadece aklî yönden bu isim ve sıfatlar farklı gibi gözükür. Üçüncüsü, herkesin fiili kendindeki Allah tecellîsinin neticesidir (isminin neticesidir). Sırât-ı müstakîm, herkesin kendi ismine doğru aldığı yoldur.
Herkes kendi hakîkatine doğru çekildiği ve kendi isminin yönünde gittiği için Rabbinin tesiri ile ahadiyete doğru yönelir.