“Ömrün, yaz mevsimini özleyerek geçtiği şehirde seksenli yılların başında, kışın en sert geçtiği günler. Gölün kuzey ucunda, dalgaların bile dinlenmek için mola verdikleri bir şehir. Ekşi erikler bütün olarak çaya atılıp kıtlama şekerle içilir. Nineler yün eğirir, çorap örer torunlarına; yaşlılık ne kadar eskitirse eskitsin hatıralarını, neşelenince bir hafıza kartı takılmış gibi beyinlerine, milyon tane masal vardır heybelerinde.”
Huzur Koleksiyoncusu, baba evinin ana evine dönüştüğü bir fakirhaneyi anlatıyor. Dokunduğu her hayatı güzelleştiren Halil’in, doğumundan gençliğine uzanan öyküsü, okuru kendi huzur koleksiyonlarını oluşturabileceği bir yolculuğa çıkarıyor.