O gece hiç birimiz uyumamıştık…
İçimizde bir acı, sabaha kadar kıvranıp durmuştuk.
Nasıl uyurduk? Hâkim uzun zaman önce kalemini kırmış, Pala‘yı ölüme mahkûm etmişti.
Sabaha karşı gün ağarmadan koğuşun kapısı büyük bir cızıltıyla açıldı. Cellatlar onlara verilen görevi yerine getirmek için Pala‘yı almaya gelmişlerdi.
Pala çok soğukkanlıydı. Yerinden kalktığında bütün koğuş da ayağa kalktı ama hiç kimseden çıt çıkmıyordu.
Herkes bir yandan Pala‘nın yüzüne bakıyor, yüz ifadesini anlamaya çalışıyor, bir yandan da başlarını göğüslerine düşürerek, kimseye göstermek istemedikleri gözyaşlarını siliyorlardı.
Pala; yatağının altından bir poşet çıkartıp bana uzattı.
"Bunlar sende kalsın…* dedi.
Bu roman; bende kalmasını istedikleri arasındaki yıpranmış, sararmış ve pek de okunaklı olmayan hatıra defterindeki Pala’nın hazin hikayesidir…