Tükendi
Stok Alarmıİstanbul’a döndüğümüzde ertesi yıl adaya bir kez daha geleceğimizi bilmiyorduk. Ne var ki ada, özellikle de bir haftamızı geçirdiğimiz Bademli köyü beni derinden etkilemişti. Daha önce de Ege’nin çeşitli yerlerinde, Söke’deki Doğan Bey (Domaçe), Fethiye’deki Kayaköy (Levissi) gibi terk edilmiş Rum köyleri görmüştüm. O köyler 1923 Türkiye-Yunanistan nüfus mübadelesiyle birlikte boşalmıştı. Adadaki diğer Rum köylerinde olduğu gibi Bademli’de de durum aynıydı. Adanın Rum nüfusu devletin yaptırımları sonucu adalarını, köylerini terk etmek zorunda kalmıştı. Bu insanların duygularını, düşüncelerini merak etmeye, Gökçeada’yla ilgili ne varsa okumaya başlamıştım.
Deniz Kavukçuoğlu, arkadaş davetiyle rastlantısal olarak gittiği Gökçeada’da önüne açılan öyküler, anılar ve tarihe kayıtsız kalamayıp kısa sürede kendisi de bir Gökçeadalı oluşunu anlatıyor. Ama bu anlatış, bireysel öyküsüyle sınırlı değil. Kimler kimler bu öyküye katılmıyor ki… Hâlâ ısrarla Gökçeadalı olanlar, artık Gökçeadalı olanlar, yeniden Gökçeadalı olanlar… Savaşların, öfkeli politikaların yerinden ettikleri, yerinden edilenlerin yerine yerleştirilenler ve yok edilmeye çalışılan bir kültür ve yeniden birlikteliği mümkün kılmaya çalışanlar… ve tüm bunların ortasında sessizce var kalmaya çalışan adalılar ve adalılık…
Hüzünle dolu bir tarih ve hala umutlu olmaya çalışan bugün…