O’nun yaşadıklarını bilmek ağır bir yük. Ancak biz geride kalanlara, girdiği insanlık sınavından yüzakı ile çıkmanın ve bir “vazgeçmeyen” olmanın anahtarını miras bırakması, bu yükün kıymetini kavramamızı sağlıyor.
O şimdi bir destan. Gıpta ile bakılan. Aşkla özlenen. Genç bir ömre, dağ gibi bir onuru sığdıran. “Aşk olsun çocuk sana aşk olsun” şiirindeki gibi sevgiyle saygıyla anılan.
O’na ayırdığımız gönül köşkümüzdeki yerinde asla eskimeyen sızısı, geçmeyen acımızla birlikte yaşarız ama bu hayatın görece uzunluğunda O’nu andıkça, hatırladıkça, O oluruz.
Kaybeden vazgeçmeyenler midir yoksa vazgeçenler mi? Meselenin özü, bu sorunun cevabıdır. Bu cevap ki; hepimizin nasıl bir insan olması gerektiğinin adını koyar.
Hasan Hakkı Erdoğan, hâlâ ad koyandır.
Yaşayandır...