Çocuklar yürek yakan bir sesle ağlıyor: *Anacığım, ölme!* deyip hıçkırıyorlardı. Ana gayri ihtiyari yavrularının yüzüne bakıp ağlamak istese de takati yetmiyordu. Yavaş yavaş gücünü kaybediyordu. Son nefesinde biçare ana tüm gücünü toplayıp kollarını açtı, yavrularını kucaklayıp öptü ve zayıf bir sesle dedi: *Yavrularım ben ölüyorum. Birbirinizden sahip çıkın. Öyle bir adam yok ki, sizi ona emanet edeyim. Aslan, sen onlardan yine biraz büyüksün, umudum sendedir. Aslan, oğlum, bari sen yavrularıma sahip çık. Allah’ım, üç yetim yavrumu sana emanet edip gidiyorum. Canım yavrularım!*
Genç yaşta hayata veda etmesine rağmen Azerbaycan edebiyatında kendisine muteber bir yer edinen Cafer Cabbarlı`nın hikâyelerinde 20. yüzyılın başlarındaki insan ve şehir portrelerini görecek, Anadolu ve Kafkas Türklerinin acıda, sevinçte, kültür ve yaşamda birbirlerine ne kadar benzediklerine bir kez daha şahit olacaksınız.