Kıskanmak, varlık bataklığına saplanmaktır. Nasıl ki sahip oldukça uykuları kaçar insanın, Hiç’liğe çekildikçe de derin bir huzurdur ruhu kaplayan. Gerçek huzur ancak Hiç’liği soluyarak elde edilebilir.İlkel zamanlarından bu yana, duygusal anlamda Hiç değişmeyen insanlığa mizahi bir bakış....Ve mizahi bakışla sunulan insan davranışlarının Hiç’lik anlayışı ile sergilenen Oysa dili...İnsan beyni ve yüreği, bütün evreni hem kirletebilecek hem de temizleyebilecek kadar büyük ve mucizevidir. Mesele hangisini seçtiğiyle ilgili...Bazıları sadece gelir, bakar, gider.Bazıları baktıklarına anlam yükler, söylenir gider.Bazıları kök salar gelmiş ile geçmişin ortasına; anıtlaşır gider.Ve bazıları yerle yeksan eder gider.Biz hangisiyiz?İki kapı var önümüzde. Her ikisinin üstünde de Hiç yazıyor. Biri, toptan yok olmaya götürecek olan Hiç kapısı. Hem kendimizi hem de üstünde yaşadığımız mavi yuvarlağı yerle yeksan ediyor, ‘yok’luğa sürükleniyoruz...Diğeri, birincisine şifa olacak Hiç kapısı! Çünkü ancak kendimizi, doğunun yumuşak dokunuşlu gönül adamı Mevlana’nın: "Hiç olduk, yok olmayız artık," felsefesi ile terbiye edebilirsek Hiç’liğe ulaşabiliriz.Bütün tohumlar, kendi boyutlarının üç katı derine ekilirler. Tıpkı dileğinizi, yüreğinizin üç kat derininden yinelemeniz gerektiği gibi...Dilek Tohumları toprağa, dilekleriniz evrenin kulağına erişsin... Hayat vermenin kutsallığı, dileğinize can versin...
Yayınevi
:
Destek Yayınları
2. Hamur