“Donuktu kızın o gece bakışları. Ölü gibi. Kıl battaniyeye zor bela sarıp çıkarmıştı onu. Kel kafasını elleriyle kapatmış tir tir titriyordu. Ateşler içindeydi. Ne günah işledik Allah’ım, başımıza bu belayı sardın diye geçirdi kadın aklından başı secdeden kalktığında. Seccadeyi yerine koyarken kızın diğer odada olduğunu fark etti. Yatağın içinde dertop yatıyor. Sofaya çömelip selaten tefriciyeyi dört bin... Bu kız ne diye ölü gibi yatar ki yatakta? Akıl mı bıraktılar insanda? Dört bin dört yüz kırk dört kere çekmeli bu sefer. Zehra, yatağın içinde sayıkladı tüm bunlar aklından geçerken. Sayrılıydı sesi. Deli kız neler görüyordu rüyasında kim bilir?
“Öteki’lerin izini sürdüğü Hep Uzak’, kahramanlarının zihinlerine yoğunlaşarak bilinçlerinin derinlerindeki sorunları su yüzüne çıkarıyor. Bunaltının, boğuntunun gölgesinde sürüklenen bedenleriyle insan cehenneminde yalnız, yalan hayatlar yaşamak istemeyen uyumsuz “kahraman”ları kendi dillerinde aktardığı öyküleriyle okuru empati kurmaya, anlatıcıyı anlamaya davet ediyor.