Vedat bana, göğüs kemiklerimi birbirinden geçirecek kadar sıkı bir şekilde sarılarak şunları fısıldadı kulağıma “Doğaya işlenmiş kanunları, insanoğluna verilmek istenen mesajları, bir tohumun, bir çiçeğin, bir serçenin bağırmak istediklerini yüreğine işledin ve şimdi bunları toplumun arasına da taşı; madem ki toplumu doğaya taşıyacak gücümüz yok bari doğayı topluma taşıyalım dostum.”
Ona sarılmışken, arkasından bize doğru gelen arabayı görebiliyordum. Yolun daha da uzaması için içimden ne kadar dua etsem de nafile; az sonra araba yanımdaydı ve içimdeki, ‘Bu eski araba benle bu ağır hüznümü taşıyabilecek mi acaba?’ sorusuyla arabaya bindim; hüznüm umrunda bile değildi, taşıdı.