Keçecizade İzzet Molla adına hem siyasi hem de edebi kroniklerin tamamında rastlanır. 100 kiloyu aşan cüssesiyle intihar ve iftihar arasında gidip gelen bir ömür çizgisinde sürüklenmiş bu dev adam, siyasi muarızları veya edebi garezkarlarıyla değil, kendisini her bakımdan gecikmiş kılan kaderiyle mücadele etmiştir aslında. Devletin ihtişamlı günlerinde parmak ısırtan muhteşem edebiyatı kendisine hayat veren can damarları gibi kurumuş, çok değil henüz bir asır evvel zarif, nükteli, derinlikli söyleyişler ve dahiyane buluşlarla seleflerini kıskandıran Nedim, Sünbülzade Vehbi, Şeyh Galib ve Süruri gibi şairlerin yerini taklit mazmunlar, eskimiş redifler ve pörsümüş kafiyeler etrafında günlerini nazire eyyamcılığıyla geçiren nesiller almıştır. Hayata sürgünde veda etmek zorunda kalan Keçecizade İzzet Molla, devletin ve toplumun kurum ve gelenekleri tam anlamıyla hazan mevsimini idrak ettiği böyle bir devirde siyasi ve edebi olarak kişilikli bir duruş sergilemiştir. Hatta zekası, yaratıcılığı ve hassasiyeti ile Hazana Sürgün Bahar olduğunun öylesine farkındadır ki divançesinin adını Hazan-ı Asar, elinizdeki divanın adını ise Bahar-ı Efkar koymuştur....
Yayınevi
:
Sahhaflar Kitap Sarayı
2. Hamur