Sayfalarında gezinirken arkadaşlarınızla sohbette ya da sıcacık evinizdeymiş gibi hissedeceğiniz, elinizden düşmeyecek, bolca gülümseme ve dilek yeşertecek bir öykü kitabı sizi bekliyor.
İyi müziğe dayanamayıp coşanlar, satranç oynamadan duramayanlar, yazarlığa soyunanlar burada mı? Peki ya şaka sevenler, şansını kovalayanlar, hiç vazgeçmeyenler? O halde seveceğiniz yeni dostlarla tanışmak için içeriye buyurun.
Kitaptaki Öyküler:
“Hayır”sız Dayım
Şakalara Hiç Kızmam
Empati
Tavan Arasındaki Dosyalar
Dünya Yeniden Küçüldü
Domates Suyu ve Anılar
Notaların Gücü
Anneler Günü
Satranca Bağladık
Babam Yazar Olunca
Kuşbakışı Değil
Rex
Şans
Saat Kaç, İzmir?
Vitito ve Kuyruklu Adam
“Çok teşekkürler hocam. Sanki zaman makinesinde yolculuk yaptık” dedi Mine. Herkes katıldı bu sözlere. “İyi müzik böyledir, evrenseldir” dedi Turgut Hoca. “Dünyanın öbür ucundaki insana da seslenir, tanıdık gelir. Dil, din, coğrafya ayrımı yapmaz, herkese hitap eder. Üzerinden geçen zaman onu etkilemez, eskitmez hatta daha da kıymet verir.” O gün evrensel kelimesinin anlamını aklımın bir köşesine yazmıştım. Yaptığın iş iyiyse, farklıysa, özelse, atlasın bir ucundaki dağ köyüne kadar ulaşıp bir çocuğun hayatına giriyorsa evrensel oluyordu.
Evlerimize dönmeden önce, Mühendis Sait ağabey bizi tesisi gezmeye davet etti. Çöplerin toplandığı depolara girdik ilk. Hayret, koku falan yoktu.
“Kokuları nereye gitmiş bunların baba?” diye sormuştu Eda da. Herkes gülmüştü.
Sonra çöplerin ayrıştırıldığı dev gibi hangara girdik. Burada kaydırak gibi dev borulardan akan çöpler kâğıt, cam, plastik olarak ayrılıyor ve başka depolarda toplanıyordu. Geri dönüşümde kullanılmak üzere.
Oradan çıkıp borularla çevrelenmiş büyük metal tanklara geldik. Üzerinde saate benzeyen dereceler vardı. “İşte geri dönüştürülemeyecek atıkların biriktiği tanklar” demişti Sait ağabey. “Eda’nın merak ettiği soru burada gizli. Bu tanklarda çöpler, ısıtılarak çürütülüyor. Aynı güneşin yaptığı gibi. Açığa çıkan metan gazı da borularla santrale gönderiliyor.”
Asıl ismi Victor’du ama köyde herkes ona Vitito diye seslenirdi. Köydeki çocuklar, komşular, balıkçılar, kediler ve tepenin üzerindeki yel değirmenini işleten Osman amca, Vitito’nun dostları idi. Yel değirmeni her hafta Vitito’nun köyden getirdiği buğdayları rüzgârdan aldığı güçle ezer, öğütür, un haline getirirdi. Vitito’nun annesi ve komşular da bu unla hamur açar, nefis otlu börekler yaparlardı.
Gün doğarken yatağından fırlar, bahçeye çıkardı Vitito. Doğada yaşanan değişimi izlemeyi çok severdi. Yağmuru, fırtınayı, rüzgârı, yıldızları, toprağın gökyüzü ve denizle olan ilişkisini gözler, bunların dilini öğrenmek onu mutlu ederdi.