Asırlara imzasını atan öncü sûfilerden Muhyiddin İbn Arabi, bir eserinde *Hayalin hakikatinden haberi olmayanın, hiçbir şeyden haberi olmamıştır* der.
Onun bu özlü seslenişi, aslında yüce Peygamber’in *İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar* kutlu söyleminin zarif bir açılımıdır.
Gerçekten, uzayın uzak ufukların da ötesine taşan bu büyük makro alemde; her şey; bir başka şeyle ilgili, ilintili, ilişkili, etkili, dengeli ve tepkili olduğu göz önüne alınırsa, şey’lerin mutlak değil, tam aksine izafi, yani göreli bir değerle vücud kazandığı anlaşılacaktır. Bu nedenle içinde yaşadığımız bu fizik alem, tam bir hayal dünyasının gerçek olmayan görüntüsünü sergiler. Öte yandan izafî değil; mutlak olan ve bu nedenle de hakikatın hayali anlamına gelen fizik ötesi, yani metafizik alemde; tam bir bütünlük, beraberlik ve birlik egemendir. Burası mana alemidir. Burası özdür, esastır, tam anlamıyla hakikattır. Ama her hakikatın de bir hayali yok mudur?
Bu çalışmamızda, hayalin hakikati ile hakikatin hayalini; fizik ve metafizik bağlamda inceleyeceğiz.