Ah şu Tanrı Âdem’e verdiği kaba kuvvetten biraz da bize verseydi. Ne yapardık? Aklımızla, zekâmızla, vicdanımızla çözemediğimizde sorunlarımızı, şöyle elimizin tersiyle ağzına bir tane patlatır mıydık?
Hayır! Hayır! Biz öyle yapmazdık. Ona verdiği bu güçten bize de verseydi, biz onlara, dünyaya, birbirimize böyle yapar mıydık hiç? Seçer, beğenir, en akıllısından, en zekisinden, en vicdanlısından, en zengininden, en yakışıklısından, ‘en’leri en çok olanından bir tane seçer alırdık. Ona hiç ihanet etmez, küfretmez, kızmaz, kırmaz, dövmez, öldürmezdik. Hatta yine saçımızı süpürge ederdik. Âdem gibi hiçbir sorumluluktan kaçmaz, el bebek gül bebek, ona yine bakardık, kendi doğurduklarımıza baktığımız gibi. Gerçi bunları zaten yapıyoruz, ancak biraz vefakâr olsalardı keşke. Biraz anlayışlı, biraz kibar, biraz merhametli, şefkatli olsalardı keşke. Böyle kolay ihanet etmeselerdi, bırakıp gitmeselerdi. Değil mi Havvalar? İlk yaratılıştan bugüne kadının tarihine kısa bir bakış olan
Havva’ya Ağıt, kadının eşi, annesi, babası, kardeşleri, hemcinsleri ile olan ilişkisini, kısacası toplum içindeki yerini,
değerini, ironik bir üslupla inceliyor.