Eğer hatırladığınız şeyler kalbinizi yakıyorsa gülümsediğiniz anlarda bile bir burukluk olur içinizde. Hatırladığınız ilk anı bir aile faciasıysa üstelik... Üzerinden yıllar da geçse, ardından her şeye sahip de olunsa bazı taşları asla yerine koyamazsınız. Yine de yaşamak zorundasınızdır. Ve hayat biraz da “hatırlamak”tır.
Aşkı hatırlamak... Giden sevgiliyi hatırlamak... Tutkuyu, şiddeti, öfkeyi, korkuyu ve korkusuzluğu, sesleri, rüyaları ya da kâbusları... Belki de her insan, hatırladıklarının toplamıdır biraz.
Romanda kahramanın yaşadığı annesizlik duygusu, büyük ve sarsıcı bir aşk hikâyesi, iç hesaplaşma, çıktığı yolculukta yaşadığı maceralar, cinayetler, hatırladıkları çerçevesinde hayata ve topluma da bakabiliyor okuyucu. Gizem unsurunun da okuyucuda bir merak uyandıracağı kaçınılmaz bir gerçek. Entrikaların içine daldıkça başımıza gelenlerin bir görünen, bir de görünmeyen tarafı olduğunu fark ediyoruz. Gerçeklerin biz isteyince değil, kendi zamanları dolunca ortaya çıktığını da... Olayları yalnızca bizim kontrol edemediğimizi, başkalarının ve kaderin etkisiyle şekillendiklerini de... Kendimizden hiç beklemeyeceğimiz karanlık yanlarımızın olduğunu da...