Bir İstanbul’um şimdi,
Şimdi’nin İstanbul’u.
Epey değil, hayli değil,
Hiç de öyle az değil, yok değil,
Hasbelkader…
Sularına dokunmuş ışık huzmelerine dolan,
Taşını mevsim, kaderini insanla yontan,
Sırları yer yer dökülmüş, saçılmış,
Olabildiğim kadar,
İstanbul’um şimdi.
Hasbelkader…
O çehreye bakıp da abidevî güzelliğinin cezbediciliğinden söz etmemek imkânı var mı? Bazen bir cami duvarındaki titreşimlerde beliren bazense görkemli bir maziden şahlanan suretler dizisidir peşine düştüğünüz, izlerinde kaybolduğunuz. İstanbul’un silueti, inkârı mümkün olmayan İslam medeniyetinin keskin ve silinmez konturu. Söğüt’te yeşeren çınardan uzanıp hiç kesintiye uğramadan taşınan, tekâmül mirasıyla yontulan ve tekrarı mümkün olmayan terkibi. Zamanı yüzyıllar öncesinden bugüne, bugünden sonra taşıyan ruhun temsili.
Müjdesi, Letafeti/Rüzgârı, Hakikati, Yansıması ve Gölgeleriyle bir İstanbul ki…