Yazarın ikinci romanı olan Haliç, gerçeklik algısını rüya olgusu üzerinden kaleme almış; toplumsal ve kültürel ögeler ile bu sert içeriği samimi bir hava ile okuyucuya sunmuştur. Kitabın başrolü İlter’in bir vapur sohbeti esnasında duyduğu cümleler ile değişen hayatı ve bu değişimin ardından gelen tıpkı bir domino taşı gibi önce çevresine sonra da ulusları aşan bir şekilde tüm insanlığa etkisi ele alınır. Bu süreçte gördüğü tabaka tabaka rüyalar hem kitabın karakterlerine hem de okuyucuya “Hangisi gerçeklik, hangisi rüya?” sorusunu sordurur ve kitabın bitiminin ardından aynı sorgulamayı hayatın bizzat içerisine taşır.
Türk ve Dünya Tarihi’nin önemli isimlerini de barındıran bu kitap, yüce beyinler ve yetenekler ile sohbet etme ve bu büyülü dünyanın etkisiyle bu isimleri tanıma fırsatı verir. Fatih Sultan Mehmet’ten, Atatürk’e; Ömer Hayyam’dan Da Vinci’ye kadar barındırdığı gerçek karakterleri gerçeküstü bir kurgu ile birleştiren bu kitap, zaman ve mekan algısını yıkıp yalnızca ‘yaşamak’ hissi ile okuyucuya büyülü bir dünya sunar.