Ömür; beşik ile teneşir orasında bir zaman tüneli… Üzerinde metrajı yazmayan bir makara gibi, ne zaman kopacağı meçhul.. Hayat ise; kundak ile kefen arasında med - cezir ve sürprizlerle dolu kısa bir yolculuk.
Bu cihan, her köşesi ayrı bir İlahi kudret tecellisinin makesi olan, üzerinde tefekkür edildiğinde insana Cenab - ı Hakk’ın azametini hatırlatan bir İmtihan dershanesi…
Burada her şey fanî, Cenab - ı Hak dışında her şey yok olmaya mahkum. Bu sebeple, hayat şartlan ne olursa olsun bütün insanlık, ölüm karşısında müşterek bir ürperti içinde. Hayat yollarının döne dolaşa ölüm ufuklarında kayboluşu, gönülleri derinden derine sızlatmakta. Zihinlerde adeta zehirli bir yılan gibi çöreklenen ve kımıldadıkça insanı tedirgin kılan “ölüm” ve “sonrası”na dair meçhuller, öteden beri insanoğlunun zihnini ve kalbini en çok meşgul eden meselelerden biri…
Peygamberlerin tebliğ ettiği ilahi hakikatlere sırt çevirerek ölümden kaçan ve hayatı bu dünyadan ibaret zannedenler dahi, ölümün, ahireti hatırlatan o sessiz feryatlarını gönüllerinde içten içe duymaktalar. Fakat ölüm ve ahiret muammasının beşeri telakkilerle çözülmesine imkan yoktur. Onun hakikatini kavrayabilmek, ancak vahyin, yani peygamberlerin irşadına ram olmakla mümkündür. Selim bir aklın icabı da, kuru bir ölüm korkusu çekmek yerine, İslami hakikatlerin feyizli ve ruhani ışığında huzurlu bir kulluk hayatı yaşayıp ölüm ve ötesini güzelleştirebilmektir.