Linç eylemine kalkışanlar, beyin ve yüreklerini değil, daha çok burunlarını kullanır. İyi koku alır onların burnu. Bir linç edici, kendini "vazifesine" ne kadar kaptırmış olursa olsun, soğuk bir hesapçıdır aslında. En heyecanlı anlarda bile, bir gözüyle mutlaka genel durumu ve resmi güçlerin pozisyonunu kollar. Bir adım fazla öne çıktıysa... hemen kendini ayarlar! Yani, "cinnet", "kitle psikolojisi" gibi lafların hepsi yalandır. Ortada cinnet filan yoktur, bal gibi hesap vardır. Linç eylemi, ister fiziki, isterse entelektüel anlamda yapılsın, devletin ya da genel toplumsal biçimlenişin onayını almadan gerçekleştirilmez.
Bir riyakârlık yuvası olarak kasaba, herkesin bildiği sırları herkesten özenle saklayan sıkıcı ortamıyla linç eyleminin en verimli toprağıdır. Tavuk kesemeyecek adamları bir anda elinde baltayla haykırırken görürsünüz, karınca incitemeyenler elde benzin bidonuyla dolanırlar ortalıkta; şaşırıp kalırsınız! Şaşırıp kalacak bir şey de yok aslında; "milli şuur" dediğimiz şey, zaten her zaman "şuurunu yitirmiş" kalabalıklardan yaratılmaz mı? "Kalabalık, insanlardan oluşmaz" diyen Feti Bey’in kastettiği de tam bu değil midir?