"Gerçek bir katille karşılaş mıydı hiç? `Teksas`ta ya da Marsilya da karşınıza çıkabilirler... a, evet,` demişti soğukkanlı bir tavırla. Günah neydi? `Günah, insanın günah dediği şeydir,` cevabını vermişti. Cinayetin dehşetini tahayyül edebiliyor muydu? `Kötülüğü, evet...` Kötülük ona ne ifade ediyordu? `Soyut olarak, kötü ya da antisosyal ya da yanlış ya da sağlıksız olan bir şey.` Kötü bir insanı nasıl tanımlardı? `Kötücül, dar görüşlü ya da sırtından vuran biri,` demişti. Peki ya katilleri? `Doğrusunu söylemek gerekirse, cinayet işleyen insana hasta derim, akıl hastası.`
Tartışmanın asıl konusu, affetme meselesiydi; bir katili affetmek mümkün müydü? Highsmith`in ateist tavrı, ancak ve ancak Tanrı`nın affedebileceği tavrını benimseyen Rahip James Nelson`ın güçlü Hıristiyanlığıyla çarpıcı bir tezat oluşturmuştu. `Benim Tanrı`yla aram, sizinki kadar iyi değil,` demişti iğneleyici bir edayla. `Diyorsunuz ki, ancak Tanrı affedebilir. Peki Tanrı`nın beni durumdan haberdar edip etmeyeceğini nereden bileceğim?`"