Bir varmış bir yokmuş.
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde bir ülke varmış. Bu ülkede bir Keloğlan varmış. Küçük kulübesinde yaşlı anacığı ile yaşarmış. Keloğlan sabahları erken kalkarmış. Sıcak basmadan ot, çalı çırpı, odun toplar eve getirirmiş. Öğleye doğru işini bitiren Keloğlan biraz dinlenir, yemeğini yer, öğleden sonra güvercinleri ile ilgilenirmiş. On beş kadar güvercini olan Keloğlan tam bir güvercin ustasıymış. Onlara çok iyi bakar, onları çok iyi yetiştirirmiş.
Yaşlı annesiyle küçük bir kulübede yaşayan Keloğlan’ın en iyi dostları güvercinlerdir ve Keloğlan günün büyük kısmını onlarla ilgilenerek geçirir. Bu yüzden köyde ona Güvercinci Keloğlan derler. Keloğlan güvercinleriyle ilgilenirken padişahın kızı da hayran hayran onu izler, sonunda bu hayranlık aşka dönüşür. Padişahın kızı bir gün babasına Keloğlan’a âşık olduğunu ve onunla evlenmek istediğini söyler. Padişah duydukları karşısında çok sinirlenir ve Keloğlan’ı cezalandırmaya karar verir. Bakalım bu zor durumdan Keloğlan’ı kim kurtaracak?