“Korkaktım normalde, hem de çok korkaktım. Korkuyu sadece devrimin ağır yükünü taşıyamamaktan dolayı hissettiğim söylenemezdi. Bir odadan diğer odaya tek başıma geçmeye cesaret edemezdim, üstün korkaklığım sayesinde. “Kime çekmişim acaba?” dediğim çok oldu ve “kime çektiğimi bilmiyorum” deyip geçiyordum. Bir yanıtım yoktu çünkü. Muhammed, çok cesaretliydi. Gulê, en az onun kadar cesaretliydi. Azime, cesareti ile savaşmıştı Muhammed`e karşı. Fatma, odaları rahatça dolaşabiliyordu. Ahmet, sessizdi ama korkak değildi. Şarê, Muhammed`e benziyordu, dolayısıyla korkak değildi. Peki, ben neden korkaktım? Sido ailesinde korkaklık sadece benim payıma düşmüştü anlaşılan ve korkaklığım ailem tarafından biliniyordu. Ailenin sevgili korkağı Emel! Şimdi, gecenin bu vaktinde burada tek başıma beklediğimi görse Besê, muhakkak şaşkınlıktan küçük dilini yutardı. Ben bile şaşıyorum, çünkü hiç mi hiç korkmuyorum artık. Demek ki neymiş! İnsan burada ilk önce korkularını öldürüyormuş…”