Gemideki yolculuğumuz tehlikelerle doluydu. Her geçen gün tehlikeler daha da artıyordu. Yeterince beslenemiyorduk; üstelik çok da yorgunduk. Önce on kişi açlığa yenik düşerek öldü. Onları zorunlu olarak denizin dibine uğurladık.
Gemiyi ayakta tutabilmek için her ne kadar canımızı dişimize taktıysak da bu, bir işe yaramıyordu.
Bu bölgede kasım ayı, yaz mevsiminin başlangıcı olarak kabul ediliyordu; çok sıcaktı. Fırtınalı günlerde batma, diğer günlerde ise sıcaktan nefes alamamakla karşı karşıya kalıyorduk.
Bir gün, çok büyük bir fırtınaya yakalandık. O zaman, hayatlarımızın sonuna geldiğimiz duygusuna kapıldım. Gemi, dalgalar arasında bir fındık kabuğu gibi sağa sola yalpalıyor, her an batacak gibi oluyordu.