Gül Kurudu, bizim sosyal gerçekliğimizin romanıdır…
Kadının sadece kentlerde değil kırsal kesimde de nasıl da şiddete uğradığını ve ne acılar çektiğini anlatan çok önemli bir yapıt…
Kırsal kesimde görülmeyen, duyulmayan, bilinmeyen kadın da günlük ve toplumsal üretiminin bizzat içindedir hatta lokomotifidir. Hele kırsal yaşamın yükünü sırtında bir başka taşır. Bedeniyle, tırnaklarıyla, alın teriyle bu sorumluluğunu son nefesine kadar büyük özveriyle yerine getirir…
Bazen art arda yaptığı doğumların birinde sessizce ölüverir, gider? Peki, nasıl oluyor da en güçlü olması gereken yerde böylesine ezilir, sömürülür ve şiddete uğrar? Erkeğin çürümekte olan o feodal değerlere sımsıkı sarılmasının nedeni ne? Cahilliğin bunca kutsanmasının ve dayatılmasının gerekçesi ne?
İşte bu soruların yanıtını veriyor, Gül Kurudu…
Evet, Gül Kurudu, aslında bir köyde hiç kimsenin sormaya hatta düşünmeye cesaret edemediği soruların toplamı bir roman. Çünkü bu roman Gülkız adındaki bir kadının etrafındaki olaylar örgüsünü anlatırken bir köyün içerisinde dönen entrikaların, o bağnaz ilişkilerin, basit kurnazlıkların, küçük çıkar peşinde koşan insanların öyküsünü de yansıtıyor… Yani, evrensel olan bir sorunun bir parçasını tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
Gül Kurudu romanı aynı zamanda başarılı ve okunası bir roman örneği…
Yerel dille birleşen tertemiz özgün bir anlatım, soluk soluğa okunmayı kışkırtan bir kurgu…
Yazar Sadık Güvenç’in birikimli ve deneyimli bir kalemle yazdığı bu romanda yer alan estetik ve düşünsel çağrışımlar, bilincinize yeni pencereler açacak…