Habibe Şentürk fotoğraflarını çeker ve uzamı, eş deyişle “dünya”yı görsel bir sunuma dönüştürür. Bu sunumun içerisinde “dünya”da var olan insan ve onun ürettiği her şey de vardır. Çünkü “dünya ve uzam”, var olmaya çabalayan insanla ve onun müdahalesiyle biçimlenir. Fotoğraf yüzeyinde göze gelen ise fotoğrafçının “gördüğü an”a içkindir ve uzamdan kadrajlanarak ayrıştırılmış bir görünürlük parçası olarak fotoğrafın biricikliğini işaret eder. Çünkü özdeş iki an yoktur! Kadrajın göze getirdiği görünürlüğü başka hiç kimse aynı şekilde göremez ve somutlayamaz. Fotoğraf algıya açıldığı an ise algılayıcı, yani “öteki özne”, sunulan görselliği anlamlandıracaktır.
Belki de algılayıcının kalbine ve ruhuna yönelmiş bir çağrıdır her fotoğraf; uzama eklen, dünyaya ve hayata katıl diyen...